Главная » Файлы » Не по-нашему...) » На иностранном

"Tanıştırayım: Allah."
[ Скачать с сервера (44.1 Kb) ] 17.02.2016, 17:55
Herhangi bir soru için: nat77nat@hotmail.com

Tanıştırayım: Allah.

1. Bugünkü hayat
2. Allah neymiş
3. İyileşme
4. Soru - Cevap
5. Sonsözün yerine
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------

1. Bugünkü hayat

Bugün yeni bir insan doğdu. Nasıl bir hayat onu bekliyor? Sevgiyi, mutluluğu, sağlığı dolu bir hayat. Akıllı, iyi kalpli biri olacak. Para da olsun. Rahat bir hayatı geçecek… “Yok canım, olur mu? Maalesef bizim hayat - rahatlığı doluymuş, nerede o günler, rüya görmüşsün. Kimse böyle olacağını inanmıyor”… Haklılar.
Çocuk büyüyor. Neyi görüyor etrafında? Nasıl bir sevgi? En yakınlardan neyi duyuyor: “Yapma! Elleme, dokunma! Çıkma! İn! Gitme! Gelme! Yaklaşma! Yavaş ol! Sus! Oynama! Uslu, rahat dur! Hasta olursun! Ayıp, Günah!”; “Yaramaz, Mikrop, Maymun, Pis, Edepsiz, Terbiyesiz, Eşek, Sıpa, Köpek, Cimri, Çirkin, Yalancı…”; “Küstüm sana, annen, baban olmayacağım, bunlar benim - sana yok, benim ki daha iyi (büyük, güzel), git başımdan, git de oyna, burnuna, ağzına tükürürüm, Eşek ol eşek, yaptığına bak, sen yaptın işte!, beni sinirlendirme, kızdırma, kemiklerini, dişlerini kırarım, boğazını sıkarım, öldürürüm!”… - her halde en güzel sözler. Başka? “Yapamıyorsun işte, yapamadın, beceriksiz, bilmiyorsun, saçmalıyorsun, küçüksün, hastasın, bilemezsin, yapamazsın, edemezsin!”… Tabi, çocuklar böyledir, yaramazlar, cimriler, kaba, durmayan beceriksiz maymuncuklar.
Genç bir insan artık çocuk değil, ve her halde yakınlar artık onun yaptığını beğenebilirler. “Ne yaptığını? Ne yapıyor ki? Tembel aynı zamanda beceriksiz oldu. Ama artık daha da çok istiyor. Durmadan saçmalıyor. Bunu yapacakmış, şunu edecekmiş - neyi edecek? Neyi biliyor ki bu hayatta? Bize sorsaydı, ama hiç dinlemiyor ki!”… Evet, bu da doğru ya.
Artık bütün hayallerin kırıldı, her kes gibi yaşamak kaldın. Hep beraber, ama içinde tek başına. Kimse anlayamaz, inanmaz, zaten sende artık inanmıyorsun. Her şey boş rüyalar. Gerçek Dünyada istediğimizi alamayız. Sorular cevapsız içinde uyudular. Hayaller rüya gibi hatıra olarak kaldılar. Neyse, bakarsan, belki her kes gibi yaşamak çok fena da sayılmaz. Belki sevgili aile, sağlık ve para - seni mutlu ederler.
Yıllar geçiyor. Ailen var, sağlık - herkesin gibi, bir var bir yok - bir şey olmaz, bir ilaç içersin - geçer. Yada iki ilaç.. Para? Aynı durumda, bir var bir yok. Neyse, uğraşıyorsunuz değil mi? Kolay olacağını kim söyledi? Ailen var, sevgili eşin, çocuklar. Ne güzel! Zaten bu en önemli! Elbette tartışıyorsunuz ve birbirinize küsüyorsunuz. Bu normal bir şey. Tabi ki bazen zor geliyor. Sanki seni hiş anlayamıyorlar, durmadan suçluyorlar, her zaman yalnızlık hissediyorsun. Ama herkes aynı yaşar - bu normal, ve her şey yolunda demek ki, yanlışlık yok, çünkü bu normal bir hayat. Birde arkadaşların var. Onlar seni anlayabilirler, onlara dertlerini anlatıp - “Haklısın”, diye duyabilirsin.
Bugün senin jübile! Kutluyoruz! Nice yıllara!.. Evet, yıllara… Daha ne kadar sürer bu hayat? Daha var her halde, değil mi? Ve geçtiği yıllar nasıl geçti? Neler yaşadın, neler geçerdin. Aslında neyi yaşadın ki? Neyi gördün ki bu hayatta? Neyi bildin? Neyi öğrendin? Neyi başardın? Kendi kendine söyler misin? Cevabı vermekten korkmazsın, her halde. Korkacak bir şey yok zaten, normal bir hayat geçti, geçmedi daha. Hayallerin sadece hayaldi - bunu artık iyice öğrendin, bile komik geliyor, gençlik çok saftır, değil mi? Ama niye üzgün görünüyorsun? Sen her şey doğru yaptın, her kes gibi, yanlışlık olmaz. Her kes aynı yaşar. Kötülük yapmadın, bilerek yani, günah da yapmadın, ve isteyerek kimseyi küstürmedin. Çocuklar mı küsüyorlar? - aman, bu şakalar sadece, onlar küçük, daha anlayamaz ya. Ve bu da normal bir şey…

Evet. Hemen hemen her kes aynı bir şekilde hayatı geçiriyor. Hayatımız hakkında sorular her zaman çıkıyorlar. Ama önce büyükler bize, sonra da kendi kendimize, daha da sonra biz çocuklarımıza, sorular, normal hayat için, önemsiz bir şey diye iddia ederiz. Neden? Çünkü kimse cevapları bilmiyor. Yada biliyor, ama bir yere kadar. Cevaplardan ancak yeni sorular çıkar. Cevaplarımızda yanlışlıklar var, onları da kabul etmek istemeyiz için - bırakıyoruz bu işi ve “büyüklerimize” katılıyoruz.
Sorular:
- Hayat ne anlama geliyor? Hayat bana neyi yaşamam gerektiğini söylemiyor sanki beni sürüklüyor.
- Bir şeye karar veriyorum ama doğru olup olmadığını anlamıyorum
- Neyim?
- Nereye aittim?
- Kimim diye düşünmeye başlıyorum
- Neresi benim yerim?
- Hayattaki rolüm ne?
- İyi bir insan mıyım bencil miyim?
- İş bulunca mutlu olur muyum?
- İstediğim yerde yaşasam daha mı mutlu olurum?
- Eşimle ayrılsak oda bende daha mı mutlu oluruz?
- Acaba neden tartışıyoruz neden bir orta yol bulamıyoruz?
- Bunların cevabını biliyor muyum yoksa bilmek istemiyor muyum?
(- Önce kendimle çelişmeyi bırakırsam o zaman daha doğru şeyler yazacağım sana bunlar var benim içimde.)

Bazı insanlar ilk kez kalbini kapatıp, hayatı boyunca açmıyorlar, ve sorular onları rahatsız edemiyorlar. Bunlar en maddi insanlar. Neyi diyecekse desin - ancak maddi şeyler onu ilgilendiriyorlar.
Bazı insanlar ilk geldiği cevabı alıp, bir nedeni bulup rahatlıyorlar. O cevaplar - insanın istediği gibi cevaplar.
Bazı da, cevaplara kendini razı olmak zorluyorlar, onlar yanlışlıkları görüyorlar, ancak başka bir cevap olmadığı için böyle bir durumda kalıyorlar.
Bazı kendini zorlayamıyorlar için daha çok rahatsızlığı hissedip bazen araştırmaya çalışırlar, düşünüyorlar, ama düşünme yemeği vermiyor için yine bu işi bırakmak zorunda.
Bazı başka insanlardan cevapları bulur
Bazı insanlar cevapları kendi başına bulmaya çalışırlar. Her yerden: kitaplardan, insanlardan, işaretlerden, hayatından.
Bazı - Allahtan…

2. Allah neymiş.

Bugün hayatımızda Allah hangi yer alır? Bizim için Allah nedir? “Allah başka, hayatımız - başka”, bazen derler. Yok, yok, hayır, olur mu? Allah En Büyük ve Güçlü, her şeyi görür ve bilir. İsterse - bağışlar, isterse - öldürür. Bir de alın yazısı. İnsan doğduğunda onun kaderi hepsi alnına Allah tarafından yazılmıştır. İyi veya kötü yapacağın planı önceden hazır. Ve nedense insan kötülüksüz yaşayamaz. Yani Allahtan mutlaka bir kötülük yaparız, mesela - yalan mutlaka söyleriz. Ve kötülük yaptığımız için cezayı mutlaka alırız… Bir dakika. Nasıl bir şey bu ama? Tamamen haksızlık! Üstelik, Allahtan geliyorsa - En Büyük haksızlık! Ve elimizden hiçbir şey gelemez için - En Güçlü ve umutsuz bir haksızlık! Ne için yaşıyoruz, ne için kendimizi tutuyoruz? - her şey Allahtan oluyorsa, Allahtan nefes alıyoruz, yada almıyoruz, yalan söylüyoruz yada söylemiyoruz… Aslında gerçeği kim söylüyor? Gerçeği söyleyen bir insanı gördünüz mu? Yada kendi hakkında gerçeğe sakince isteyerek katılan, razı olan, karşı çıkmayan bir insanı gördünüz mu? Nasıl yani, Allahtan hiçbir insan gerçeği söyleyemiyor mu??? Bu nasıl bir Allah o zaman? NASIL? Gerçeği, sevgiyi sevmeyen (yada bilmeyen), bizi birbirimize karşı çıkartan, birbirimize ve kendimize yabancılaştıran, bir Allah?!
Yada bizi yanlış öğrettiler, yalan söylediler, yada böyle umutsuz umutsuz kaldık. Ne dersiniz? Haydi bir araştırma yapalım. Her halde gerçeği aramak - günah değildir.
Dünyamıza bir göz atalım. Doğaya. Neler görüyoruz? Güneş, yıldızlar, gezegenler, dağlar, denizler, karalar, ağaçlar, çiçekler, hayvanlar, böcekler… Onlar nasıl geçinirler? Mesela bitkiler. Nasıl büyüyorlar, nasıl hayatını geçiriyorlar,
Mesela ağaçlar - onları kimse öğretmiyor nasıl doğru yaşamak, ilk baharda ne yapmak, yazda, sonbaharda, kışta. Ya hayvanlar? Yeni doğmuş bir hayvan hemen biliyor, nasıl yürümek, nasıl konuşmak, neler faydalı, neler tehlikeli, kim - dostlar, kimler - düşmanlar, kendini nasıl korur v.s.. Vücuda bakalım. Her şey yerinde, her sinir, her hücresel, her damla - yerini, görevi biliyor, onlardan beraber bir sürü çeşit ve çok farklı organları oluşurlar, bu kadar çok şeyler var ki, yinede bütün organizma tıkır, tıkır çalışıyor. Ve daha çok harika mucize şeyler Dünyada var! İşte her şey bu kadar güzel ve inanılmaz derecede nasıl bir Tanrı yapabildi? sadece akıllı değil, sadece seven bir değil, o zaman O Allah ve Tanrı olamaz. Ancak En büyük bir Sevgiyle ve Bilgelikle.
Hayvanlar alemi ile başlayalım. Herkes tarafından bilindiği gibi, her hayvana doğumla birlikte bilgi verilmiştir. Arılar, çiçeklerden nasıl bal toplayacaklarını ve balmumundan nasıl hücreler yapacaklarını bilirler. Bu hücrelerde ballarını depolarla ve bu şekilde bir sonraki kışta kendi ve yakınları için yiyecek sağlarlar. Dişileri yumurtlarlar, aynı zamanda diğerleri ise hizmet eder ve yeni bir neslin doğması için yumurtaları sıvazlarlar. Her birinin doğumdan itibaren bildiği bir kontrol altında yaşarlar; topluluğun faydalı üyelerini muhafaza ederler, faydasızları ise - kanatlarından mahrum bırakarak yok ederler. Ayrıca, bunların yönetiminde ek olarak hizmet için verilen bir çok mucize vardır: örneğin, balmumları tüm insanlık için aydınlatma amacıyla kullanılır, balları ise - yiyecekleri tatlandırmak için kullanılır. Hayvanlar aleminin en alt basamağında bulunan tırtılların hayatındaki mucizeleri görmüyoruz! Onlar bildikleri bitkilerin yaprak sularıyla beslenmeyi bilirler. Onlardan bazıları ilk önce larvalara dönüşür ve kumaş üretirler; işleri tamamlanınca başka bir bedene dönüşürler ve kanatlarla bezenirler, havada uçuşurlar, evlilikler yaparlar, yumurtlarlar ve kendi yavrularının bakımı ile ilgilenirler. Bu özelliklere ek olarak, havada uçan tüm hayvanlar, sadece beslenmeleri gereken gıdayı bilmek değil, bu gıdayı nerede bulacaklarını da bilirler; her cins kendince yuvalarını kurmayı, içerisinde yumurtlamayı, civcivlerini yetiştirmeyi, onları beslemeyi ve son olarak ta civcivler kanatlarına sahip olduklarında onları yuvadan çıkarmayı bilirler. Aynı zamanda, onlar hangi düşmanlardan kaçınmaları gerektiğini ve hangi arkadaşlarla ilişki kurmaları gerektiğini bilirler; tüm bunları çocukluk döneminden itibaren bilirler. İçerisinde civcivin eğitimi ve beslenmesi için gereken her şeyin hazırlanmış olduğu yumurtalardan artık bahsetmiyorum; tabiatın diğer çoğu mucizesi hakkında da aynı şekilde susmayı tercih ediyorum, çünkü onları saymakla bitirmek mümkün değil.
Bitki alemine gelince, içerisindeki uyumu onun çoğu özellikleri göstermektedir. Örneğin, tohumlardan ağaçlar büyürler, ilk önce yapraklarla kaplanırlar, daha sonra ise çiçek ve meyve verirler ve bu meyvelerde yeni tohumlar oluşur. Tüm bunlar öyle bir ardışık ve şaşırtıcı bir şekilde gerçekleşiyorlar ki, bunları bir kaç kelimeyle ifade etmek mümkün değil; bir çok kitap yazılabilir, fakat bitki aleminin hizmetleriyle ilgili iç sırları bilim tarafından tüketilemez.
Ve daha çok harika mucize şeyler Dünyada var! İşte her şey bu kadar güzel ve inanılmaz derecede nasıl bir Tanrı yapabildi? Gerçeği sevmeyen, bilmeyen biri mi? Sevgiyi bilmeyen yani kimseyi sevmeyen mi biri? Tabi ki hayır! En Akıllı En çok seven Bir Tanrı! Sadece akıllı biri değil, sadece seven biri değil, o zaman O Allah ve Tanrı olamaz. Ancak En büyük bir Sevgiyle ve Bilgelikle Bir Tanrı - bizim Tanrımız! Kendi Sevgi ve Bilgelik olan Allah! Allah Sevgiyse - her yaratığını mutlaka daima ve her şeye rağmen seviyor, ve her yaratıkla daima yanında olmak istiyor, ona en iyisini yapmak vermek istiyor. Bilgelikse - herkesi akıllıca seviyor, her şey biliyor, tanıyor, anlıyor ve her şeyi akıllıca yapıyor.

MESEL
Çok zengin bir Adamın iki oğlu vardı. Biri çalışkandı, Babasın bahçede her gün çalışıyordu, Babasına asla karşı çıkmadı, Onun sözünü hep dinlerdi. Kardeşiyse, işi sevmiyordu, hep arkadaşlarla parti yapmaya istiyordu. Bir gün o Babasına gidip dedi ki,
“Baba, ben artık büyüdüm, ve hayatımda neler yapacağımı kendim karar vermek istiyorum. Benim miras payımı bana ver de, gidiyim.”
Babası üzüldü, ama istediğini yaptı. Birkaç gün sonra genç adam eşyalarını alıp uzak bir ülkeye gidip akılsız bir hayatı geçirmeye başladı. Fazla sürmedi, paralar bitti ve o ülkeye açlık geldi. O zaman genç adam yoksulluk çekmeye başladı. O zaman işi bulmaya çalıştı. Ama açlık yüzünden kimse işi veremiyordu. Sonunda bir çiftçi dedi ki,
“Domuzlara bakacaksın, avluda neyi bulursan - yiyebilirsin…”
Genç adam çok sevindi, ve domuzlarla aynı yemek yemeye başladı... Bir an kendini hatırladı, dedi ki,
"Nerelerdeyim, neyim.. Babamın evinde hizmetçiler benden daha rahat yaşarlar, sıcak taze ekmek yerler, ya ben?… Biliyorum! Babama gidip söyleyeyim ki, “Babam, Sana karşı günah yaptım, ve senin oğlun olmam artık hakkım yok! Lütfen evinde hizmetçi olarak çalışmaya izin ver…”
Ve gitti. Babası onu daha uzaktan görüp, acıdı, ve ona koşup ve ağlayıp sarıldı, “Oğlum döndü!”, diye. Genç adam düşündüğü gibi Babasına söyledi, ama Babası bunu duymadı bile,
“Sen benim sevgili oğlumsun! Hey oğluma en güzel kıyafet getirin, en güzel bir kuzu kesip pişirin, parti yapacağız, oynayacağız ve eğleneceğiz, çünkü oğlum ölüydü ve dizildi, kayıptı ve bulundu!!!”
Akşamda işten abisi geldi, ve müziği duyup birine sordu, ne oldu diye, ona da, "Kardeşin döndü, Baban da kutlama yaptı, çünkü onu sağlıklı olduğunu gördü.", diye cevaplandı. Abisi kızdı ve eve bile girmedi, o zaman Babası büyük oğluna dışarıya çıkıp onu çağırdı. Abisi dedi ki,
“Ben daima seninleyim, Senin için çalışıyorum, sözünü hep dinledim, asla karşı çıkmadım, ve sen bana bir kez bile güzel bir kuzu vermedin, oğlum bir parti yapsın ve dinlensin diye!”
Babası: “Oğlum, sen her zaman benimlesin, biliyorsun, her benim şeylerim - senindir. Ama ne için sevinmen lazımdı: Kardeşin ölüydü ve dizildi, kayıptı ve bulundu!”…

Baba - Allah’ımız. Kardeş - biziz. Allah bize istediğimizi yapmaya izin veriyor, ama Osuz mutlu olamayız, yada sadece kısa bir süre için… Ve ancak kalbimizi Ona tamamen açarız zaman, tamamen inanıp güveniriz zaman Allah bize yakın olacak. Zaten her zaman yakın, ama tanımadığımız, anlayamadığımız ve bilmediğimiz bir şey bize yakın da olsa - onun varlığı fark edemeyiz. Ya en sevdiklerimize kalbimizi açıp onlara en yakın olup, bu yakınlığı çok iyi hissederiz. Yakınlığı nasıl anlayabiliriz? Hatırlayın: çok güzel bir ilkbahar günü. Dışarıya çıkıp nefesi alınca - mutluluğu hissediyoruz, kalbimiz kendi kendine açılıyor, hayatı hissediyoruz! - ne kadar güzel bir duygu, değil mi? Bu duygu nedir, biliyor musunuz? Bu duygu - Allahın Sevgisi! O anlar Allah’ımız bize en yakın olur. Ancak alıştığımız yani maddi şeyler bizi geri alırlar, kalbimiz geri kapanır, ve kendimizi her zamanki gibi hissetmeye devam ediyoruz…
Allah asla suçlayamaz, asla zarar vermez, asla kötülük yapmaz, yalan söylemez, nefret edemez, kızmaz, bırakmaz, ihanet etmez, unutmaz, küsmez, dalga geçmez ve cezayı vermez. Yani bunları yapamaz bile. Her kötülüğü kendi kendimize yaparız. Allahtan hayatımızı, sevgimizi ve aklımızı alırız, Allah Kendi - Hayat, Sevgi ve Akıl (Bilgelik). Sevgi ile Bilgelik beraber böyle bir şey asla yapamazlar. Ayrıysa - olabilir.
Mesela: Sevgi Bilgeliksiz - karanlıkta bir elbise dikmek gibi, çıldırmış bir aşk, akılsız, yaptığını bilmiyor, sevdiklerin bütün hataları göremiyor, o manyak bir katil da olsa falan, bazen anneler böyle çocuklarını severler, biliyoruz her halde. Sevgisiz Bilgelik ise - ışıkta buzda durmak gibi, her şey görüyor, anlıyor ama hareket edemiyor. Bu asla ve hiç acımasız bir hakim gibi. Kanuna karşı geldiyse (nedeni - umurumda değil) - suçlu demek!
Ya beraber ise, o zaman en iyi bir Baba gibi olur, hem sonsuza dek seven, yani bizi mutlu etmeye isteyen, hem de her şeyi bilen, yani nasıl en güzel bir şekilde bizi mutlu edebilir diye bilen. Onunla asla rahatsız olamayız. Allah bizi temize çıkar, korur, yardım eder, gerçeği anlatır, sever, sevgiyi gösterir, öğretir… Biz Onunla gerçekten sevdiğimizi alırız, istediğimizi yaparız, ancak rahat, mutlu, güvende oluruz, hiçbir şeyden korkmayız, yalnızlığı, rahatsızlığı hissetmeyiz, herkesi sevebiliriz, akıllı olabiliriz, hatta her şeyi bilebiliriz. Her sorumuza mutlaka doğru ve güzel bir cevabı alırız.

3. Hastalık

Her şey bir anda değişmez. Allah - ağrı kesici gibi değildir. Ağrı kesici - her yaptığımız şey. Allah - nedeni ile çalışıyor ve değiştiriyor. Mesela bir hastalık, hem de kronik. Tabi, biz bildiğimiz bir şekilde hayatımızı yıllarca geçiriyoruz. Daha kronik bir hastalık yoktur. Sadece ölü daha kronik bir şey. Ama biz daha ölmedik, Allaha Şükür! Demek ki iyileşmek için şanslarımız vardır. Kronik bir hastalığından kurtulmak için bir sürü doğru bir rejim yapmamız lazım, doğru yemek, doğru zamanda iş yapmak, doğru zamanda dinlenmek, doğru tedavileri yapmak, vücudumuzu temiz tutmak, aynı zamanda kendimizi rahat tutmamız lazım. Hayatımız değiştirsin diye de bir sürü doğru şeyler yapmak lazım olacak. Ama ne için iyileşmek istiyoruz daha kendimize cevap vermek lazım. Zaten kendimizi biz iyileştiremeyiz. Çünkü buraya kadar bunu yapamadık. Ama bizim isteğimiz lazım - bunu yapabiliriz.
Bunları kalbimize yazalım;
1. Allah - En Önemli Bir Şey
2. Allah - Akıllı Sevgidir
3. Allaha tamamen güvenip, daima sadık olmalıyız
4. Her şey olan - bizim için faydalı
5. Allahtan başka şeyler önemsiz!
6. Suç yok = günah yok
6. Yapamıyorum
7. Bir Dua

1. Allah’ı her zaman aklımızda tutmamız lazım. Ne kadar Onun yanımızda olduğunu inanırız - o kadar yanımızda Onu hissederiz. O kadar Allah hayatımızı değişebilecek. O zaman Onun Sevgi olduğunu hissetmeye başlarız. Hissetmiyoruz ise - inanmıyoruz demek.
2. Gerçekten endişelenmek hiçbir şey yok. Allaha bütün kalbimizi, aklımızı, ruhumuzu açabiliriz. Her şey anlatabiliriz. Allah asla bizi rahatsız edemez. Bunu sadece kendi yaparız. Bakın, çocukluktan beri hatalar, günahlar, yasaklar ve kötülükler takımları içimizde tutarız. Ve en üzücü şey - onlara fazla inanırız. Onlar bizi durmadan suçluyorlar. Allah değil! Allah sebebi biliyor için, bizi asla suçlayamaz. Ve en önemli - her “suçlarımızı” - temize çıkar, yani suç, asla suç değildir diye ispat edecek. Nasıl? Allah yapacağımızı mutlaka bilir. Ve yapacağımıza izin verir. Ve en önemli - yaptığımızdan faydası çıkartır.
3. Sevmek - tamamen inanmak, güvenmek ve sadık olmak demektir. Nasıl mı? Asla karşı çıkmamak, sevdiğimizin sözüne düşünmeden inanmak, istediğini yapmak, asla suçlamamak, her problemin sebebi kendi içinde aramak, daima sabırlı olmak, daima beklemek, temize çıkarmak, daima affetmek. Kendi gururunu engellemek. Allah’ımıza tamamen güvenebiliriz.
4. Evet. Her şey, her an bize olan şeylerin mutlaka faydası vardır! Biz anlamayabiliriz, bilmeyebiliriz, ve bazen buna inanmak çok zor bir şey. Ama inanmak daha doğru ve iyi olur. Mesela 2*2=4 kim dedi, doğru olduğunu? Ve çocuklar bilmeden ve anlamadan öğretmene inanmak zorundalar. Yada iyileşmek için bazen acı bir ilaç içmek yada iğneler yapmak lazım, yani iyileşmek için acıtmak. Biz büyükler bunu biliriz ve çocuklarımıza iğneler yaptırıyoruz, ama çocuklar daha uzun zaman buna inanmıyorlar. Biz de Allah için çocuklar sayılırız. O bizi yaptı, bizi seviyor ve bize iyi bakmak istiyor. Onun için “iğnelerden” kaçmamız daha yanlış.
5. Alıştık, aile, sağlık, para, ev, yemek, kıyafet, araba, iş hayatımızda çok (yada EN) önemli şeyler diye. Aklımızda Allah için yer kalmıyor. Ancak zor durumdayız zaman - Tanrımızı hatırlamaya başlarız. Ama bu hatırlama ne kadar sürer? En fazla bir-iki gün. Zaten o iki gün içinde mutlaka kendi çözmeyi bulmaya devam ederiz. Ne kadar zor gelir - o kadar uzun zaman Tanrımızı aklımızda tutarız. Birazcık rahatlıyoruz zaman - hemen aklımızı yeni bir şey alıp tutar, ve Allah için gene yer kalmıyor. Yani biz kendimize bakamayız ise - bize kimse bakamaz - hep aklımızda tutarız. Ya çocuklar neyi tutarlar? Onlar kıyafete, paralara, eve, sağlığa, v.b. değer vermiyorlar, çünkü onlara her gerek şey ve daha da çok Büyükler verirler. Derler ki, “Ne kadar kötü bir adam da olsa, kendi oğluna ekmek yerine asla taş vermez”. Öyleyse, bizi sonsuz ve daima seven Tanrımız vermez mi her gerektiğini? Ve daha da fazla! Ancak her maddi şey - asla önemli değil. Bir örnek daha: çocuk babasına saygı duymadan, onun sözü dinlemeden, ondan sadece oyuncaklar isterse, babası oğlunu hep severse de durmadan oyuncakları almaz, çünkü bu çocuğa hiç faydası olmaz, yoksa çocuk ancak cimri, maddi, bencil biri olacak. Bunu iyi biliyoruz yinede sık sık çocuklarımızı şımartıyoruz. Ve bu akılsız bir sevgi. Yada sadece bu an çocuklar bizi rahat bıraksın da ondan. Allah ise - şımartmaz, sonucu iyi biliyor için ve bizi çok iyi tanıyıp ve sevip için, ya ders olarak izin verir, yada bizi rahatlatmak için, yada mükafat olarak istediğimizi verir.
Bunları nasıl anlayabiliriz? Alınca gurur ve kendi egomuzun sevinci hissederiz zaman - ders olacak demektir. Kalbimiz rahatlıyor ve keyfimizi yerinde hissetmeye başlıyoruz zaman - bizi rahatlatıyor, dinlendiriyor demek. İçimizde ilkbahar gibi bir şey hissediyoruz zaman - bu mükafattır.
Çok güzel şey: Allah bizden istediğimizi ve sevdiğimizi daha iyi bilir ve görür ve vermek hazır. Biz hazır değiliz için alamıyoruz. Çocuklar gibi mesela arabayı sürmek isterler, ama bunun için önce bir sürü şeyleri öğrenmek lazım. Ve büyümek, yoksa gene gerçek bir arabayı süremeyiz.
Güvenmek, inanmak, sevmek, sabırlı olmak, suçlamamak, unutmamak - ilk öğreneceğimiz şeyler. Maddi şeyler - hiç önemli değil bir şeyler - iki. Gururumuzun yüzünden istediğimiz gibi olmuyor - üç. Dört olarak - gururumuz parça parça bizi bırakacak, Allahın sevgisinden gider. Beş - Allahın sevgi ve gerçek bizi dolduruyor, öylece Allah’la özgür oluyoruz.
6. Bakar mısınız? Gerçek sevgiyle sevdiklerimizi asla suçlamıyoruz, onlar için üzülüyoruz, ama suçlamıyoruz. Çünkü suçlamak - kendi suçunu saklamaktır. Bazen hepimiz kendimizi suçlu hissederiz, yani kendimizi akılsız, ve haksızlık yaptığımızı anlarız. Ama gururundan buna razı olmak ve kabul etmek istemiyoruz, çünkü cezadan korkarız (her sevmediğimiz şeyi ceza olarak sanırız). Onun için kendimizi rahatlatmak için, biz kötü değiliz diye - başka insanlarda hataları arayıp tabi ki buluyoruz. O zaman vicdanımızı sakinleştiriyoruz, bak, her kes bizden daha iyi, haklı ve temiz sayılmazlar. Ve bir anda biri bize bir şey derse - hemen, “kendine bak”, tartışmaya başlarız. Biz akılımız olmadığını görüyoruz, ama gururumuz başka bir yerde yada başkalardan aklı almak izin vermiyor, biz herkesten daha akılsız değiliz yahu, diye. Ve en üzücü şey - Allahtan da almak düşünmüyoruz. Bunun yerine en güzel haber: Allah bunları bildiğine rağmen bizi asla suçlayamaz, çünkü bizi daima sever ve bize her olduğunun faydası ortaya çıkar. Yani Allah zaten biliyor böyle olacağını, zaten Onun izinizle biz bildiğimiz durumdayız. Hatırlamamız lazım, vücudumuz ve/veya eşyalarımızın falan - hiç değeri yok, sadece ruhumuzun değeri var. Ondan bu Dünyada bize bir şey olacağından korkmamalıyız, Allah hep yanımızda. Olursa da - bir şey olmaz. Gururumuzu ancak incelememiz lazım, yani haksızlıklardan ve hakkımızda gerçeği duymaktan korkmamak. Çünkü biz biliyoruz artık - bizim suçumuz yok! Her şey zaten böyle olması lazım için öyle oluyor. Biz böyle büyüyoruz, hatasız hiç bir çocuk büyüyemiyor. Onun için biz gerçeğe katılıyoruz an Allah bizi kötü gurursuzdan kurtarıyor, ve Kendi Sevgisinden ve Bilgeliğinden bizi dolduruyor. O zaman biz insanları daha iyi anlayabiliriz ve sevebiliriz, suçlamadan.
7. Bazen sabırlı olmak çalışıyoruz, çalışıyoruz, inanmak ve güvenmek, ya her şey çıldırmış gibi, her şey bize karşı çıkıyor. Dayanamıyoruz. Kendimizi deli gibi hissediyoruz, sanki ruh hastalığı bize bulaştı. Sanki herkesi öldürebiliriz. Sadece bunu aslında istemiyoruz için yapmıyoruz. Bunun yerine hep tartışıyoruz. Ne oluyor ya?
Evet öyle şey olur. Biliyoruz, bazı zor hastalıklar kolay geçmezler. Mikroplar hemen ölmüyorlar, yada daha da güçlenir, ilaçlar onlara artık zararı veremiyor. O zaman antibiyotik kullanıyoruz. Ama antibiyotikler sadece kötü mikropları değil aynı zamanda vücudumuzun kendi iyi bakterileri de öldürüyorlar. Ruhumuz ise - durum aynı. Hemen bir anda değişemiyoruz. Sadece hazırız an Allah bizi değiştiriyor. Hemen değişmek için Allahın kendi halinde yanımızda olması lazım, ama o zaman içimizde hem kötü taraf hem de iyi taraflarımız dayanamadan yok olurlar…
Neden kendimizi deli gibi hissederiz. Çünkü bizim maddi aklımız Ruhumuzla savunuyor, maddi şeylere bu kadar alıştık ki, başka bir şeyi göremiyoruz ve aklımızda kalamıyor, aklımız önemsiz bir şey, çöp gibi atıyor... Bazı insanlar bu maddi hayatta hala görebilirler, yada hissederler, demek ki kalbi bu kadar kapanmadı. Ve gerçek gerçeği görünce - onu aklına almaya çalışır, çünkü zavallı Ruh için bu nefes gibi, çok lazım. Ama maddi akıl alamıyor, atmaya çalışıyor. Tabi, bütün hayat böyle bir şey yoktu, gelmiyordu, normal yaşamak için (bu Dünyada normal, yani her kes gibi) yaşamak için, bizim en önemli vücudumuz için böyle bir şey HİÇ gerek yok! “Sen deli misin, aklını mı kaçırdın, böyle bir şeye inanmak? Kimse inanmıyor, ya sen en akıllı mısın yoksa, işin yok, çok mu rahatsın, aklın sıkıldı galiba, neyi düşünecek şaşırdı???”... O zaman insan kendini parçalanmış hisseder..
Ama bu Allah insanı kazanmak çalışıyor. Ruhumuzu kazanmak, Kendine çevirmek, Kendine çocuğunu geri almak. Sevmek için. Muhafaza etmek, özenle bakmak.. Bu hayatımızı (öğrenmemizi, derslerimizi) kolaylaştırmak, bizim bütün problemlerimizi taşımak ve bizi de, her "problemlerimizi" yararlı ve hayırlı işe çevirmek. Daha doğrusu her zorluğun önemi ve faydası göstermek.
Biz bu kadar sıkı sıkı kalbimizi kapattık ki - açmak için gücü lazım. Allahın gücü yeter, çünkü Onun gücü - Sevgi, en hoş bir ılık ve ışık. İlk baharda gibi, dışarıya çıkıp ve nefes alıp - kalbimiz açılıyor, insan rahatlığı, huzurluğu, sevinci, hayatı hisseder - bu anda - Allah’ı hisseder! ... O duyguyu hatırlayalım, o zaman anlarız Allah’ı, çünkü o duygu - Allahtan, Allahın Sevgi o.. Ve ne kadar çok açarız ki - o kadar Allah hayatımıza girer, ve o duygu o kadar sık hissederiz.
Parça parça Allah içimizi, ruhumuzu temizleyip ve her “hastalıktan” karşı gücü verip bizi iyileştiriyor. O gücü ve sağlık - sevgiyi ve gerçeği bilmek. Öylece sabrımız de güçlenir. Ama bazen bu hastalık asla geçmez diye düşünebiliriz. Bir türlü rahatlamıyoruz sanki. Hayır. Rahatlıyoruz ve sonrada bizi rahatsız eden şey farklı olur, hep aynı değil. Bazen değişlerimizi anlamak için sadece geçene göz atmak yeterli. Ve böyle düşünebiliriz: buraya kadar kolay mıydı? Ama artık yalnız değiliz ve bizimle En Büyük ve En İyi bir Allah diye bilmek daha güzel.
8. “Allah’ım, Tanrım, her benimkiler - Senindir. Hayatım, ruhum ve her şey zaten - Senindir. Sensiz - hiçim, yokum. Lütfen, benim için hazırladığın yolu göster. İstediğin gibi Seninle yaşamak istiyorum, çünkü Senden en iyisini alırız. Büyüksün, Sevgini ve Bilgeliğini göster, sana inanmak istiyorum, Seni nasıl sevebileceğimi öğret. Artık asla yalnız değilim, Sen hep yanımdasın. Daima Şükür Sana.”
Dualar uzun olmasınlar, Allah zaten istediğimizi ve gerçekten ihtiyacımızı bizden daha iyi bilir. Zamanla mutlaka, Allahın planı anlayabileceğiz. Neden, niye, ne için, nasıl, ne zaman. Çocuklarda önceden niye hep dondurmayı yiyemiyoruz - anlayamıyorlar ya da inanmıyorlar. Ondan Allaha ve her olduğuna sabretmek ve böyle olmalı diye inanmak çalışmamız lazım. Uzun dualar, kandırmalar, “bize gerçekten iş (para, araba, eş, çocuk, elbise, ev, altın, iyilik, kötülük v.s, v.b…) lazım” - çocuğun, “bana gerçekten dondurma lazım”, gibi aynı.
Duaları daha çok bize lazım, Allah’ımıza gerçekten ne kadar ve nasıl inanırız, güveniriz, bütün kalbimizden ettiğimiz dualar ne kadar kısa da olsa - bizi Allah ile bağlanıyor, o anlar Allahın Sevgisi içimizi arınıp dolduruyor, o anlar biz kötülüğe uzak, iyiliğe yakın oluruz. Çaresiz kalıyoruz zaman, sözleri bile bulamıyoruz zaman - aramak gerek yok, sadece kalbimizi açıp, Allah’ı düşünerek ağlayıp yalnız değiliz diye hissetmemiz yeter. Bunu anlayamıyoruz ise bile bu gerçek, biz zaten asla yalnız değiliz.

4. Soru - Cevap

- Hayat ne anlama geliyor? Hayat bana neyi yaşamam gerektiğini söylemiyor sanki beni sürüklüyor. Neden?
* Hayvanlar Allah’ı bilmeden, Onun istediği gibi doğru yaşarlar. Yani onların hayvan olduğuna karşı çıkmıyorlar da ondan. İnsanlarsa gerçeğe ve sevgiye hep karşı çıkıyorlar. Allahtan öyledir. Çünkü önce karşı çıkıp ve kendimizi Allahtan daha akıllı diye gösterip, zamanla (sonunda) gözlerimizi açabiliyoruz, ve Allah’ımıza isteyerek dönüyoruz, açık kalbimizle. Öylece biz robot gibi değil, serbest, özgür irademizle Allaha kendimizi güvenip emanet ederiz. Allah bizi zorlamıyor, biz hep karşı çıkıyoruz için, kendimizden fazla gururu duyuyoruz için, sanki fırtınaya karşı yürümeye çalışıyoruz. Ondan.

- Bir şeye karar veriyoruz, ama doğru olup olmadığını anlamıyoruz.
* Hep Allahın istediği sormamız lazım. Mutlaka Allahın isteğini anlarız. Ancak bazen inanmak istemeğiz, o başka. Ve önceden kendimize değil, başka insanları düşünmemiz lazım. Ne kadar onları düşünürüz - o kadar Allahın istediğini yaparız, o kadar Allaha yakın oluruz. Yani başka insanları düşünmek sanki bizi inceliyor, ama bu asla doğru değil. Gururumuz yüzünden gerçeği göremiyoruz ve en yakınlarımızı bile doğru şekilde sevemiyoruz. Ve doğru yolu bulup göremiyoruz. Bazen zaten doğru yolu, doğru seçimi biliyoruz, ama bize göre değilmiş. O zaman kör gibi oluruz, görebiliyoruz ama gözlerimizi kapatıyoruz.

- Başka insanları düşünmek ne demek?
* Mesela yakınların sevdiğini, ya da hoşuna gidenleri biliriz ve öğrenebiliriz. Mesela, meyve getirip onlar için temizlemek (soymak). Çağırdığı zaman yardım etmek. Daha önemli şeyler, suçlamamak, hemen karşı çıkmamak, incelememek, onların hataları, zayıf noktaları gözlerine sokmamak. Yinede sizce göstermek gerekirse, sakince, üstüne gelmeden anlatmak. Her söylemek istediğimiz şeyleri sevgiyle söylemek, suçlamadan. Zaten, sadece biz gerçeği biliyoruz diye nasıl emin olabiliriz? Ondan insanları, hem yakınlarımızı, hem de yabancıları temize çıkarmak bize de iyi gelir.

- Sevgi neymiş?
* Sevgi - herkesin olduğu gibi kabul etmek. Asla suçlamamak, mazur göstermek, kızmamak. Birde (daha has) tamamen güvenmek ve inanmak ve daima sadık olmak.. Hemen, hemen her biri kendini daha çok seviyor, kendimize güvenip, kendimizi olduğumuz gibi kabul ederiz daima temize çıkarıyoruz.
Bir de sevgi - merhamete bağlı. İnsan yabancıya da bile bazen acıyor ve yardım etmek için ruhu gidiyor (yanıyor, titriyor, yerinde duramıyor) - bu duygu sevgiye çok yakın. Sevgiden geliyor. Allahtan.

- Ne için sevebiliriz?
* Ne yazık ki bu zamanlarda, bize kim istediğini yapmaya izin veriyor - onu severiz. Tabii her zaman ve herkes için bu geçerli değil. Ruhlarımız benzerlerse, yani aynı şeyleri düşünüyoruz ve seviyoruz ise, o zaman yanında rahat hissediyoruz, bizi kim suçlamıyor - onu seviyoruz, bizi kim gerçek sevgiyle seviyor - onu seviyoruz. Bizimle savunuyor bile, ama kendin için değil, bizim içinse. Birde Allahtan sevebiliriz, o zaman herkesi, her kişi sevebiliriz: kimseyi suçlamıyoruz, temize çıkarıyoruz, - çünkü Allahtan biliyoruz ki, kimsenin hiç, asla bir suçu yok, ve biz de asla, hiş suçlu değiliz.

- Ne kadar sabretmemiz lazım?
* Sabır - Allahtan bir yardımcı… Allaha da insanlara da, doğaya da inanmıyoruz ise - bu Dünyadayız. Ve mutlaka başımıza işler çıkar ya. Aklımızı kaçırmamak için, mümkün derece akıllı bir çözümü bulmak için, yalnız kalmamak için ve hayatı normal bir şekilde geçirmek için sabır gerek. Her “sıkıcı” bir iş sabrımızı artırır.

.......

Sorularınızı ve her fikirlerini e-postaya allah-sevgidir@hotmail.com gönderin.
Metni ancak değiştirmeden ücretsiz yayabilirsiniz

5. Sonsözün yerine

Bir adam öldü. Allaha geldi. Allah ona adamın bütün hayatı gösterdi. Adam görüyor ki onun hayat yolunda iki çift ayak izleri var.
Adam: “Tanrım, neden iki çift ayak izleri var?”
Allah: “Ben seninleydim, yanında yürüyordum”
Sonra da adam gördü ki: zor günlerde tek çift ayak izleri var. Adam şaşırdı:
“Tanrım, ya burada, bak en zor durumdayken, Sana en çok ihtiyacım olduğu zaman, neden beni yalnız bıraktın?”
Allah: “Bırakmadım. Seni çok seviyorum. En zor günlerde Ben seni ellerimde taşıyordum”...

Скачайте архив полного текста

Категория: На иностранном | Добавил: NATALYA | Теги: языки
Просмотров: 425 | Загрузок: 136 | Рейтинг: 4.9/7
Всего комментариев: 0
Имя *:
Email *:
Код *: